GÖNÜL TURGUT 1940 yılında İstanbulda doğdu.
Vazgeçmeyiz Bu Aşktan
“Işıkları karartılmış salonda dans edenler yerlerine oturmuşlardı. Kahkahalar sigara dumanlarına karışıyordu. Pistin kenarındaki piyanonun başına genç bir adam geçti. Parmakları bir müddet tuşlar üzerinde dolaştı. Sonra genç ve güzel bir kadını mikrofona davet etti. Şimdi dedi, size genç şantöz Gönül Turgut’u takdim ediyoruz. Salon önce alkışlara boğuldu. Az sonra alkışlar ve konuşmalar kesildi. Mikrofonda romantik bir parçanın sözleri, orkestranın eşliğinde salona yayılıyordu...”
1962 tarihli Ses dergisinin bir sayısı, Gönül Turgut’u böyle başlayan bir yazı ile okurlarına tanıtmıştı.
Türkçe pop yeni yeni başlıyordu. Fecri Ebcioğlu, sonradan bir çığır açacak olan “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” u ancak yazmış, İlham Gencer’e söyletmişti. Ama başka bir örnek de yoktu henüz, devamı gelmemişti daha.
Sahnelerde Rüçhan Çamay, Ayten Alpman, Erol Büyükburç, Alpay, Ay-Feri ve Tülay German fırtına gibi esmekteydi. Ama henüz Türkçe söylemiyordu hiçbirisi. Çoğunlukla caz söyleniyordu. Repertuarına popüler birkaç şarkı almak isteyen de, İtalyanca, Fransızca ya da İspanyolca şarkıları tercih ediyordu.
Henüz 1962 yılının başlarındaydık.
Dere Coşuyor Dere
Doruk Onatkut o yılların “anahtar” isimlerindendi. “Kara Tren”i düzenledi önce ve Alpay’a söyletti. Aklın yolu birdir; geleneksel ezgilerimizin batılı bir forma sokulabileceğini savunanlardan biri de Erdem Buri’ydi. Buri “Burçak Tarlası”nı seçip götürdü Onatkut’a. “Bunu da bizim için yap,” dedi, Onatkut da yaptı. Daha sonra popüler müziğimizin klasikleri arasına girecek olan “Burçak Tarlası”, 1964 yılında Balkan Melodileri Festivali’nde German tarafından söylendi, ardından plak olarak yayınlandı ve emeklemekte olan pop müziğimizi kanatlandıran şarkılardan biri oldu.
İşte bu sıralarda Gönül Turgut girdi hayatımıza.
Ve bunda da Doruk Onatkut’un payı vardı; önemli bir payı.
Onatkut’un orkestrasında caz söyleyerek başladı Gönül Turgut. Ama diğer caz söyleyenler gibi değil, Tülay German gibi düşünmekteydi o da. Yayılmakta olan pop müziğini önemsemek gerektiğini, red etmemek gerektiğini düşünmekteydi.
Sesi ile, şarkı söyleme biçimi ile, sahnedeki duruşu ile, şıklığı-güzelliği ile kısa bir zamanda isim de yaptı. Zamanın basını “narin genç kız” olarak anmaya başlamıştı onu. Ve gençliği-güzelliği-şıklığı kadar, ses ve yorum gücü de takdir görmeye başlamıştı. “Memleketimizde hemen hemen şarkıcılar arasında hiç görülmemiş şekilde yüksek perdelerde korkmadan tırmanarak öyle bir ‘La Verita’ söyler ki…” diye naklediyordu basınımız, “herkesin ağzı açık kalır…”
Sahne üstündeki bu başarıyı plaklara da taşıdı Gönül Turgut. Solisti olduğu orkestraların plaklarında, en azından plakların bir yüzünde yer aldıktan hemen sonra, Philips’in kanatları altında son derece modern, son derece pop şarkılara imza attı.
Uzat Artık Elini
“Uzat Artık Elini” ve “Kim İçin ne İçin” şarkılarının yer aldığı 45’lik 1967 yılında yayınlandı. Ardından da “Sevmem Sevmem” ve “Telefondayım Yine” şarkılarının bulunduğu 45’lik geldi.
“Telefondayım Yine” adlı şarkı, (Philips ve Regal gibi firmaları da çatısı altında toplamış) Grünberg Ailesinin, “filmleştirmek” için seçtiği üç beş şarkıdan biri de oldu.
“Filmleştirmek” dediğimiz de, “klip”in ta kendisi.
Şimdi bulunduğumuz noktadan, bunu normal ya da sıradan-gündelik bir şey olarak kabul edebilir, öyle görebiliriz. Ancak daha 60’lardaydık ve plağı yayınlanmış bir şarkıya film çekmek, epeyce uçuk bir fikirdi. Ancak Grünberg Ailesinin yaptığı başarılı işlerden biriydi bu da. Geleceği kırk yıl öncesinden görmüş, doğru okumuşlardı. Grünberg Ailesi, 45’lik satışlarını artırmak için kafa yormuş ve bir dizi yeniliği birlikte faaliyete geçirmişti. Sinemalarda, film öncesi (yani reklam filmi niyetine) “şarkı filmleri”nin gösterilmesi de bu yeniliklerden biriydi işte. Ve bu “reklam” ya da “film” işe yaradı. “Telefondayım Yine” başını alıp gitti, şarkı ile birlikte Gönül Turgut da kanatlandı.
Mary Hopkin’in bütün dünyayı birbirine katmış şarkısı “Those Were The Days”in Türkçe versiyonlarından biri olan “Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak”, İtalyan diva Mina’nın bir şarkısından yola çıkılarak yapılmış “Ağlama Boş Yere” (ki, bu şarkıda söz yazarı olarak Ülkü Aker de girdi devreye) ve “Aşkı Sende Buldum” adlı şarkılar-plaklar, tepelere tırmanmaya başlamış Gönül Turgut’u zirveye yerleştirdi.
O Yaz Gecesi
Gönül Turgut şarkıdan şarkıya atlamakta, bir sahneden diğerine geçmekteydi artık.
Çayhane’nin ardından Yeşil Horoz’da, Viski A Go Go’da şarkı söyledi. Bu parlak dönem de birkaç önemli plak ile taçlandı. Ebcioğlu’nun Lübnanlı Rahbani Kardeşler’in bir şarkısı üzerine yazdığı “Biraz Yüz Ver”, bizzat Ebcioğlu’nun bestelediği (en azından plak böyle söylüyor) “O Yaz Gecesi” ve sonradan popüler müziğimizin en yaratıcı bestecilerinden biri olacak Selmi Andak’ın, Atina’daki Apollonia Festivali’nde Sevinç Tevs tarafından söylenmiş ama plak olarak yayınlanmamış “Ve Ben Yalnız”ı, memlekette Gönül Turgut adının bilinmediği-duyulmadığı tek bir yer bırakmadı.
“Ve Ben Yalnız” sonrası ise beklenmeyen, hem de hiç beklenmeyen bir şey oldu. “Tamam,” dedi Turgut, “buraya kadarmış,” dedi.
Herkes şaşırdı, “Nasıl olur bu?” dedi ama kar etmedi.
Gönül Turgut müziği bırakmaya karar vermişti.
İnanmayan da oldu elbette. O zaman da, tıpkı bugün gibi bir karış suda fırtınalar koparmaya meraklı şarkıcı da, gazeteci de çoktu. Bu nedenle Turgut’un bu kararını “Reklam yapıyor, yarın öbür gün döner, göreceksiniz,” şeklinde karşılayanlar da, olmadı değil.
Ama o dönmedi.
Son plağını yaptı ve ardına bile bakmadan Mehmet Üstünkaya ile kurduğu yuvasına adadı kendini; yuvasına ve kızı Aslı Üstünkaya’ya.
Şüphesiz pop müziğimiz için, büyük bir kayıp oldu bu karar. O olağanüstü ses ile yorumlanmış çok daha fazla şarkımız olabilirdi.
Ama kaybın (ya da zararın) büyüğü, yapıldığı-söylendiği kadarıyla olsun, Gönül Turgut şarkılarının plaklar üzerinde kalmış, dijital bir ortama transfer edilememiş olmasıydı.
Asıl kayıp buydu.
Neyse ki yanlış hesap, 70’lerin başında kesilmiş hesap Odeon sayesinde düzeltiliyor, Gönül Turgut’un hakkı teslim ediliyor. |